Abstract:
Derviş sanatının ve âşık sanatının kökenleri kam-şaman sanatına ve
ozan-baksı sanatına uzanır. Derviş sanatı ve âşık sanatı gelenekleri ile bu
geleneklerin temsilcilerinde görülen benzer özelliklerin bir kısmı köken
birliklerinden kaynaklanır. Kam-şaman ve ozan-baksı sanatlarından derviş
sanatına, derviş sanatından da âşık sanatına dönüşümler olsa da gelenek
yenilenerek yinelenmeyi sürdürür. Eskiden “Kam”, “Şaman”, “Oyun”, “Ozan”,
“Baksı”, “Akın”, “Jırav” gibi adlarla anılan gelenek temsilcilerinin bir kısmı
İslamiyet’le birlikte “Ata”, “Baba”, “Dede”, “Hoca / Koca”, “Pir”, “Eren”, “Evliya”,
“Şeyh”, “Mürşit”, “Abdal”, “Miskin”, “Kemter”, “Emre”, “Derviş” gibi adlarla
anılmaya başlar. Derviş sanatı temsilcileri arasında “Âşık” olarak adlandırılanlar
da bulunur. İslâmiyet’i kabul eden Türk boylarının gelenek temsilcilerinden bir
kısmı tekke-tasavvuf konularına yönelir. Bu yöneliş “Derviş Tarzı Türk
Edebiyatı”nın doğuşunu hazırlar. Daha çok dünyevî konuları işleyen sanatçılar
ise ozan sanatını devam ettirir. Azerbaycan, Anadolu ve Rumeli sahalarında, iki
ayrı kolda sanatlarını sürdüren gelenek temsilcileri, seslendikleri kitlelerin
sosyokültürel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır. 16. yüzyılın ikinci yarısında, farklı
kültür çevrelerinden insanların bir araya gelmesini sağlayan sosyokültürel
mekânlar ortaya çıkmaya başlar. Tekke, kışla, medrese mensuplarının da ilgi
gösterdikleri bu mekânlar, halkın değişik kesimlerinden (esnaf, çiftçi, hayvancı,
vd.) insanların da uğrak yerlerine dönüşür. Yazılı ve sözlü kültür çevrelerine
mensup gelenek temsilcilerinin de bir araya geldiği bu mekânlarda kahveler
içilir, sohbetler edilir, gelenek temsilcileri sanatlarını sergiler. Yazılı ve sözlü
kültür çevrelerinden insanların bir araya geldiği bu mekânlar arasında
kahveneler özel bir yer tutar. Tekke çevrelerinde din ve tasavvuf konulu eserler
icra edilirken kahvehanelerde konu sınırlaması bulunmaz. Sanatını
kahvehanelerde sergileyen gelenek temsilcileri, din ve tasavvuf konuları ile
birlikte insanı ve toplumu ilgilendiren hemen her konuda eserler meydana
getirmeye başlar. Böylelikle derviş tipi sanatçı ile ozan tipi sanatçıların özelliklerini bir arada sergileyebilen, toplumun her kesimine hitap edebilen bir
sanatçı tipi ortaya çıkar. Bu sanatçı tipinin ortaya çıkmasında ve “Âşık Tarzı
Türk Edebiyatı”nın oluşumunda şehir merkezlerindeki âşık kahvehanelerinin
etkisi belirgindir (Çobanoğlu, 1998: 20). Nitekim Köprülü de “Âşıklar ve âşık
tarzı, bilhassa şehir hayatının verimidir.” (Köprülü, 1989: 173) tespitinde
bulunur. Eski Türk kültürünün devamcısı olan “ozan”, gerek Azerbaycan’da
gerekse Anadolu’da aynı çizgiyi takip ederek yavaş yavaş yerini “âşık”a bırakır
(Durbilmez, 2018a). Geniş halk kitleleriyle birlikte tekke, medrese, kışla
çevrelerine de hitap eden bu sanatçı tipine bağlı olarak âşık sanatı oluşmaya
başlar. Bu sanat zamanla, o mekânları da aşarak yaygın bir edebiyat
geleneğine dönüşür (Köprülü, 1989: 173; Oğuz, 1995: 424; Çobanoğlu, 1998:
20; Durbilmez, 1998 / 2018).