Abstract:
Bilme arzusu, yemek-içmek ve uyumak kadar temel insani ihtiyaçlardan. Sizi hiçbir şey bilmez halde hayatın kollarına bırakan ve var olma mücadelesiyle muhatap kılan insan olma mücadelesi, ancak bilginin kılavuzluğunda gerçekleşmekte. Bilgiyle kaldırabildiğimiz perdeler de bazen yeni bilinmeyenlere kapı aralıyor. İnsanlık tarihi bilmenin, bilgi üretmenin tarihidir dense abartmış olmayız. Sokrates’in “Sorgulanmayan hayat hayat değildir” prensibinin bilgiye yüklediği anlam, sorgulamanın ucunun nereye varacağından çok sorgulamanın kendisiyle ilgilidir. Gökkubbe altında söylenmedik bir şey kalmadığına, insanın hep a-nı sarmal içerisinde dönüp durduğuna dair görüşler olsa da yaşayan her insanla, var oluşun zembereği yeniden kurulduğu için olsa gerek aynı soruların peşine düşüyor, yeni cevaplar üretmeye çalışıyor ve aynı düşünce tarlalarında ayak izleri bırakıyoruz.
“Âlim ve Âlem” üst başlığı altında ilmin ve ilahiyatın handikaplarına değinmeye çalıştığımız bu araştırmada, tarihte aynı düşünce tarlasında gezinen seçkin insanların eserlerini yazarken kendilerinden sonrakilere göndermek istedikleri mesajların izlerini sürmeye çalıştık. “Ben muallim (öğretmen) olarak gönderildim” diyen Peygamberin (Salât ve Selâm ona ve ashâbına), Kur’an’la yani bir kitapla dönüştürdüğü toplumun bilgiyle ihyası, İslam toplumlarının siyasi, toplumsal, kültürel anlamda geriledikleri her dönemde yeniden, ilim yoluyla bir ihya hareketi arayışını doğurmuştur.