Bu makalede Molla Sadrâ’nın fâil ve gaye illet konusundaki görüşleri
incelenecektir. Geç dönem İslâm filozofları içerisinde seçkin bir konuma sahip olan
Molla Sadrâ Meşşâî, İşrâkî ve İrfanî ekolleri başarılı bir şekilde sentezleyerek yeni bir
sistem kurmayı başarmıştır. Fâil ve gaye illet konusu bu sentezin nasıllığını göstermesi
açısından önemlidir. Denilebilir ki o, fâili inayet ve tecelli kavramlarıyla açıklayarak
Meşşâî öğretiye yeni bir açılım getirirken irfan ilmine ise felsefî anlamda fâil kavramını
sokmayı başarmıştır. Sadrâ’nın Zorunlu Varlık’ın fâil olmasını inayet, rıza ve tecelli
kavramlarıyla açıkladığı ve kelâmcıların irade ile iş yapan fâil anlayışına sıcak
bakmadığı söylenebilir. O, metafizik ilmi cihetinden gerçek anlamda fâili fâil kılan
özelliğin varlık bahşetmek olduğunu söyler. Gaye neden açısından Sadrâ, fâilin kendi
dışında bir gayesinin olmadığını düşünür. Çünkü aslında fâil dışında gerçek anlamda
mevcut olan bir varlıktan bahsetmek mümkün değildir. Şu hâlde bütün irade edişler
fâilin zâtına döner. Gaye neden bilgi ve varlığın yetkinliğini teşkil etmesi açısından ve
fâili fâil kılan neden olması yönünden zorunlu olmalı ve sonda ortaya çıkmalıdır.
Sadrâ, fâilin arazî ve ikincil anlamda âlemi murat ettiğini ancak bu durumun da yine
zâta döndüğünü dile getirir. Sonuç olarak Sadrâ bütün nedenleri fâil nedene
indirgerken evreni fâil nedenin tecelli, hal, tavır ve işlerinin hâsılası seviyesine
yükseltir.
In this article, I will examine Mulla Sadrā's views on the efficient and final causes.
Mulla Sadrā, who has a distinguished position among the late period of Islamic
philosophers, successfully synthesized the Mashshāī, Ishrāqī and mystical schools and
succeeded in establishing a new system. The subject of efficient and final causes is
important in terms of showing the nature of this synthesis. He brought a new
perspective to Peripatetic teaching by explaining the efficient cause through the
concepts of inayat and tajallī, also that he succeeded in introducing the concept of the
efficient cause, in the philosophical sense, to the mystical knowledge. Considering his
writings on the subject Sadrā explains the Necessary Being as an efficient cause by the
concepts of ridā and tajallī, and the theologians do not favor the understanding of an
efficient who acts willingly. In terms of science of metaphysics, he thinks that the
feature that really makes the efficient an efficient is to bestow existence. In terms of the final cause, Sadrā thinks that the efficient has no purpose other than himself. Because,
in fact, it is not possible to talk about a real existence other than the efficient. In that
case, all wills return to the efficient’s self. The final cause must be necessary in terms
of constituting the competence of knowledge and existence and being the cause that
makes the efficient an efficient and must come later. Sadrā states that the efficient
intended the world in an accidental and secondary sense, but this situation again
returns to the efficient’s self. As a result, in reducing all causes to the efficient cause,
Sadrā raises the universe to the level of the tajallī, hāl (state), attitude and the outcome
of his works.