Özet:
Cüz’î irâde ve kulların fiillerinin yaratılışı kader inancıyla bağlantılı iki konudur. Günümüzde tartışma götürmeyecek kadar açık şekilde insanda irâdenin var olduğu kabul edilmektedir. İnsanda meydana gelen irâde ve fiilin oluşum basamakları hakkındaki ihtilâf ise çözülecek gibi gözükmemektedir. Mâtürîdîlerin insana fiillerinde bir hürriyet alanı tanıma amacıyla ortaya koydukları, cüz’î irâde ve fiillerde yaratılmamış veya yaratmaya konu olmayan bir unsurun bulunduğu şeklindeki açılımları ise bazen tam anlaşılamamıştır. Bu türden yanlış anlaşılmalar söz konusu olduğunda Hanefî-Mâtürîdî kelamcılarından Sadruşşerîa ve İbnü’l-Hümâm’ın ismi geçmektedir. Sadruşşerîa öne sürdüğü dört mukaddimenin birincisinde fiilin mahiyetini ortaya koymaya yönelmektedir. İnsanın bir fiili gerçekleştirdiğinde aslında onun ne yaptığını irdeleyerek kavramaya gayret etmektedir. Sadrüşşerîa ikinci mukaddimede mümkün varlıkların var olabilmesi için dayanması gereken unsurları incelemektedir. Her mümkün varlığın vâcip varlığa ihtiyaç duyduğunu ortaya koymaktadır. Üçüncü mukaddimede, birinci mukaddimede zikredilen fiili meydana getirme (îkā‘) ve fiili ihtiyar/tercih ile hâl/ahvâl gibi durumların varlık ve yoklukla nitelendirilemeyeceği izah edilmektedir. Dördüncü mukaddimede ise her tercih edilen şeyin bir müreccihe yani tercih ettirici sebebe dayanmasının zorunluluğu işlenmektedir. Bu sebeple tercihin fiilin meydana gelmesini sağlayan önemli unsurlardan biri olduğu anlatılmaktadır. Sadruşşerîa’ya göre insanın irâdesinden bahsedebilmek için ızdırârî ve ihtiyârî fiillerin birbirinden ayırılması gerekmektedir. Bu ayırım irâdemiz için soyut bir ayrımdan ibaret değildir. İrâde bir sıfat olmakla beraber fâil, iki eşit olandan birini tercih etmek suretiyle onu tahsis etmektedir. İbnü’l-Hümâm, doğrudan doğruya halk/yaratma kelimesini kullanarak “cüz’î irâde yaratılmamıştır” demek yerine îcâd etmek kelimesini kullanmaktadır. Onun düşüncesinde fiilin oluşabilmesinin temelini kulun azm-i musammemi icad etmesi devamında da Allah’ın fiili yaratması oluşturmaktadır. İbnü’l-Hümâm’a göre insan nefsinde bulunan meyil, “müreccih” veya “çağrıştırıcı-çağrışım” diye isimlendirebilecek sebep (ed-dâiye), tahrik ve ihtiyâr/seçme gibi haller Allah tarafından yaratılmaktadır, insanın kudretinin bunlar üzerinde tesiri yoktur. İnsanın irâdesinden önce kulun isteğine uygun olarak onun derûnunda Allah bunları yarattığı zaman kul tereddütsüz sağlam bir irâde ile (azm-i musammem) bilerek, isteyerek azm-i musammemi îcâd ettiği zaman fiile teşebbüs etmektedir. Allah da kulun istekleri doğrultusunda bu fiili kulu için yaratmaktadır. Kul, bu azm-i musammemi îcâd ettiği zaman Allah, onu kulu için yaratır. Fiil de akabinden yaratma bakımından Allah Teâlâ’ya, mesuliyet bakımından da kula ait olur. İbnü’l-Hümâm’a göre fiillerin karar aşamasında kulun tesiri vardır. Ona göre kul sevdiği veya tercih ettiği şeyi yapabilir veya sevmeyip, kötülüğünden endişe ederek terk edebilmektedir. Durum böyle olunca kulun irâdesinin tamamının yaratılması söz konusu olmamalı daha doğrusu irâdenin bir kısmının yaratmanın konusu dışında bulunması gerekli olmaktadır. İbnü’l-Hümâm’a göre cebr-i mahzdan kurtulabilmenin yollarından birisinin de cüz’î irâde ile ilgili bir tahsisinin yapılması gerektiğidir. Mesela; Allah, her şeyin yaratıcısıdır. Ama bizzat kendi zatının yaratıcısı değildir. Şayet böyle olsaydı O’nun da hâdis olması lazım gelirdi. Bu sebeple Allah’ın zâtı bu ayetin kapsamı dışında kalmaktadır. Buna ilaveten insanın cüz’î irâdesi de mevcut ayetler çerçevesinde aklî istidlâl ile yaratma konusunun dışında kalmaktadır. Hanefi-Mâtürîdî ekolüne mensup Sadruşşerîa, İbnü’l-Hümâm ve onları takip eden Osmanlı kelamcı ve fakihlerinin cüz’î irâdenin yaratılmışlığı konusunda söylemek istedikleri; cüz’î irâdenin zihin haricinde/dışında mevcut olmadığı dolayısıyla da yaratmanın konusuna girmediği bu sebeple de cüz’î irâdenin Allah tarafından yaratılmadığıdır. Her iki kelâmcı da Hanefî-Mâtürîdî ekolünde derin izler bırakan önemli şahsiyetlerdendir. Ortaya koydukları özgün fikirleriyle kendilerinden sonra gelen pek çok âlimi etkilemişlerdir. Buna rağmen gerek Sadruşşerîa gerekse İbnü’l-Hümâm insana fiillerinin yaratıcısı gözüyle bakmadıkları halde sanki Allah’ın mutlak yaratıcılığına halel getirmişler gibi bir ithamla karşı karşıya bulunmaktadırlar. Bu sebeple Sadruşşerîa’nın herhangi bir fiilin oluşumuyla ilgili ortaya koyduğu “Dört Mukaddime” ile İbnü’l-Hümâm’ın “Azm-i Musammemin İcadı” ve “Cüz’î İrâdenin Tahsisi” hakkındaki düşüncelerinin ortaya konulması büyük önem arz etmektedir.
Summary: The Matter Whether The Human Will Is Subject Of The Creation Or Not According To Sadruşşeria And Ibn Al-Humam
Willpower and creation of people’s actions are two issues linked to faith in fate. Nowadays, it is accepted that there is willpower in human beings, which is indisputable. The dispute about the formation steps of the will and the act existing in the human does not seem to be resolved. Sometimes, the explanations that the Maturidies put forward in order to give people a freedom field in their actions and that there was an element that was not created or subject to creation in will and actions are sometimes not fully understood. When it comes to such misunderstandings, the name of the Hanafi-Maturidi theologians, Sadruşşeria and Ibn al-Humam, is mentioned. In the first of the four premises that Sadruşşeria put forward, he tends to reveal the nature of the action. When a human realizes an action, he tries to grasp what he actually does by examining it. In the second premise, Sadruşşeria examines the elements that must be based on the existence of possible assets. It reveals that every possible asset needs a divine being. In the third premise, it is explained that the situations such as the emergence of action (îkā‘) mentioned in the first premise, choice / preference of the action and the situation cannot be characterized by being and absence. In the fourth premise, the obligation of every preferred thing to be based on a selector, that is, a preferential reason, is covered. For this reason, it is explained that preference is one of the important factors that enable the action to emerge. According to Sadruşşeria, in order to talk about the will of human beings, mandatory and optional acts must be separated. This distinction is not just an abstract distinction for our will. Although it is a relative adjective, the perpetrator allocates it by choosing one of the two equal ones. Ibn al-Humam uses the word “invent” directly, instead of saying “it is not created”. The basis for the formation of the action in his thought is the creation of the action by Allah, when the servant invented azm al-musammam. According to Ibn al-Humam, the situations such as the inclination in the human nafs, the reason can be called “selector” or “evocation” (ed-dâiye), provocation and choice is created by Allah, the power of human has no effect upon that. In accordance with the will of the servant before the will of man, when Allah created them in their own kernel, the servant attempts to act verily when he intentionally intends to persevere with the will (azm al-musammam). Allah creates this deed for his servant in line with the wishes of the servant. When the servant invented this azm al-musammam, Allah creates it for his servant. The action belongs to Allah, in terms of creating, and to the servant in terms of liability. According to Ibn al-Humam, in the stage of action, servants have their influence on it. According to him, the servant can do what he likes or prefers, or whether he likes it or not, he can stop doing it by worrying about its wrongness. When this is the case, it is not necessary to create the entire will of the servant, rather it must be that some part of the will has to be outside the subject of creation. According to Ibn al-Humam, one of the ways to get rid of compulsory-actions is that an allocation must be made regarding the will. For example; God is the creator of everything but He is not the creator of his own self. If it were like that, He must had been created later. For this reason, the essence of Allah falls outside the scope of this verse. In addition, the human will is excluded from the subject of creation with mental proof, within the framework of existing verses. Sadruşşeria, Ibn al-Humam and who following them belongs to the Hanafi-Maturidi School and the Ottoman theologians and their scholars wanted to say about the creation of the human will; the human will is not available outside of the mind, so it is not the subject of creation and the will’s itself is not created by God. Both theologians are among the important figures that leave deep traces in the Hanafi-Maturidian School. They influenced many scholars who came after them with their original ideas. Despite this, both Sadruşşeria and Ibn al-Humam face an accusation as if they disrupt the absolute creativity of Allah, even though they did not regard human beings as their creator. For this reason, it is of utmost importance to reveal the thoughts of “al-muqaddimāt al-arba‘a: Four Premises” by Sadruşşeria about the formation of any action and Ibn al-Humam’s “Invention of Azm al-Musammam” and “Allocation of Will”.