Özet:
Bilge Umar’a göre Hitit dilinde “Baştanrı Hepat’ın halkının yurdu” olarak nam salmış Kapadokya Bölgesi, coğrafyanın kaçınılmaz bir sonucu olarak birçok köklü uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. 1985 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası’na giren 18 varlıktan birisi olan “Göreme Milli Parkı” sınırları içindeki Uçhisar kasabasında bulunan birçok yapı, Avrupa Konseyi Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Envanteri ve Türkiye Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından, “anıtsal varlık” statüsünde koruma altına alınmıştır.
Uçhisar kasabasında bulunan doğal, tarihi ve kültürel mekânlardan Emine Hatun Camii, Cezayirlioğlu Camii, Karamanoğlu (İbrahim Bey) Camii, El-Hac Ömer Camii, Derebağ Kilisesi, Sarıca Kilise, kervansaray, han, mektep, çeşmeler, çamaşırhaneler, mahalle fırınları, değirmen (dink), Yedekçi Ev, Tığraz Kalesi, Vasil Deresi, Cevizlibağ, Şapkalı Kale, Kur’an Kalesi, Kale Meydanı ve kasabanın simgesi olan Uçhisar Kalesi’ni kısa süreli turlar ya da ziyaretlerle tanımak elbette mümkün değildir. Bu sebepten ötürü, bu kadar fazla kültürel miras arasından bazı yapıları ya da mekânları ön plana çıkarmak araştırmacılar için oldukça zor bir seçimdir. Çünkü Uçhisar kültür ve medeniyeti, yalnızca Türk Milleti’ne ait değil tarih öncesi devirlerden günümüze kadar uzanan Asur, Hitit, Pers, Helen, Moğol, Roma, Bizans, Karamanoğulları, Kadı Burhanettin Devleti, Selçuklu ve Osmanlılardan günümüze uzanan bir medeniyetler birikimidir. Bu yönüyle Uçhisar, Kapadokya'nın en otantik kasabalarından biridir. Şehrin içerisinden aşağılara ve derin vadilere uzanan dar patikalar, kaya mekânlara oyulmuş ıssız evler, keşiş manastırları ve kilise kalıntıları, hatta halen mağaralarda yaşayan aileler görülebilir. Bahçelerde ve tarlalarda imece usulü ile çalışan aileler, ortak fırınlarda birlikte ekmek yapan, mahalle çeşmesinde çamaşır yıkayan kadınlar, derelerde hayvanlarını sulayan çobanlar, güneşin batışıyla beraber evlerinin mağaralarındaki ahırlara koyun sürülerini getiren köylüler Uçhisar’ın etkileyici yönlerindendir. Bu medeniyetler yumağı kasabanın kültür varlıklarını tam olarak anlatabilmek çok zordur.Kapadokya bölgesinin en önemli yerleşim yerlerinden birisi olan Uçhisar Kalesi, bir “kayaköy” niteliğinde olup Dünya’nın en büyük ve çok katlı doğal gökdelenlerinden birisidir. Nobel Edebiyat ödülü sahibi çağdaş Yunan şairi Yorgo Seferis’in “Bin delikli kayanın peri masalı” cümlesiyle tasvir ettiği bu fantastik kale, eski çağlardan günümüze kadar uzanan derin bir tarih ve kültür hazinesini bünyesinde saklar. Buradaki görüntü adeta tablo gibi olup mağaralara oyulmuş, kırlangıç yuvalarını andıran evler göze çarpar.
Bu çalışmadan önce de Uçhisar tarih-kültür ve medeniyeti hakkında yerel rehberler ve aydınlar tarafından iyi niyetli ve özverili çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmada ise Uçhisar kasabasının tarihi, birçok yeni bilgi, belge, fotoğraf ve arşiv belgesi kullanılarak kapsamlı bir şekilde hazırlanmıştır. Özellikle XIII. yüzyılda Anadolu’ya irşad vazifesi ile gelen Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’den başlanarak araştırmalar yapılmış, XX. yüzyıl başlarında bölgeyi ziyaret eden misyonerler, tarihçiler, ajanlar ve seyyahların çalışmaları günümüz Türkçesine çevrilmiş, zamana ve tabiat koşullarına direnemeyen, yok olmuş yapılar hakkında da bilgiler verilmiştir. Ümit ederim ki bu çalışma, yalnızca bölge açısından önemli bir eksikliği gidermekle kalmayıp daha sonra yapılacak akademik araştırmalar için de ilham kaynağı olacaktır.