Özet:
1980 sonrası Türkiye’de yoğun olarak uygulanan neoliberal kentleşme politikalarının sonucu olarak özellikle büyük şehirlerde yeni konut tercihlerinin ve yerleşme biçimlerinin ortaya çıktığı gözlenmiştir. Bir yandan kent merkezini rant alanı haline getiren ve alt sınıfları kentin periferisine iten kentsel dönüşüm projeleri iktidarların yeni kent tasarımının önemli bir ayağını oluştururken; diğer yandan farklı sosyal ve sınıfsal grupları mekânsal olarak da birbirinden ayrıştıran lüks siteler, kapalı konut alanları üst orta sınıfa mensup gruplar arasında oldukça yaygın bir konut tercihi haline gelmiştir. Şüphesiz bu iki önemli gelişme, yine aynı ölçüde önemli sosyal ve siyasal bir takım sonuçları da beraberinde getirmiştir.
Sınıfsal ayrışmanın mekânsal boyuta taşınmasında ve bahsi geçen ayrışmanın sürekli olarak yeniden üretilmesinde oynadığı çarpıcı rol ile güncel çalışma alanlarından birisi haline gelen “güvenlikli site” kavramı; farklı kültürel kimlikler arasındaki sınıfsal ortaklığı yansıtmasının yanı sıra, bir nevi içe kapanmayı ve kültürel pratikleri bakımından farklılaşan gruplar arasındaki sınırların derinleşmesi mevzusunu da gündeme taşır. Neoliberal kentleşme furyasının bir ürünü olarak bu yeni mekânsal form tercihi, farklı sosyal sınıflar arasındaki mekânsal ayrışmayı kuvvetlendirdiği kadar, aynı sınıfsal statüye sahip üst orta sınıfların kültürel kimlikleri temelinde ne şekilde ayrıştıklarını gözlemlemek için de oldukça verimli bir alandır. Bu çerçevede, genel olarak 1980 sonrasında kamusal alanda ve kent mekânında görünürlük kazanan muhafazakâr seçkinler tarafından tercih edilen “muhafazakâr siteler” bu çalışmanın konusunu oluşturmakta; bu sitelerin tanıtımlarını gerçekleştirdikleri internet sayfaları, televizyonlarda yayınlanan reklamları üzerinden bu ayrışmanın izi sürülmeye çalışılmaktadır.
Son otuz yıldır hâkim olan neoliberal hegemonik söylem ve politikaların ürünü olarak yorumladığımız kapalı konut alanları ve güvenlikli siteler, farklı hayat tarzlarını benimsemiş, farklı ideolojik görüşlere sahip grupların kültürel izolasyonunda nasıl bir rol oynamaktadır? Bu sorudan hareketle, bu kısa çalışmanın amacı, bahsi geçen farklı grupların sınıfsal ortaklığını da akılda tutarak, bu yeni konut seçiminin, İstanbul’da seküler ve muhafazakâr elitler arasındaki mekânsal ayrışma ile olan ilişkisini incelemektir. İncelemenin temel iddiası, genellikle kent çeperinde konumlanan, hedef kitlesine “hijyenik bir yaşam” vaat eden güvenlikli sitelerin kuvvetlendirdiği mekânsal ayrışmanın sadece sınıfsal değil, aynı zamanda ideolojik ve kültürel kimlik temelinde de gerçekleştiğidir. Bu noktadan hareketle, tanıtım ve reklam stratejilerinde muhafazakâr elitlerin tüketim pratiklerine uygun sembol ve söylemlere sıklıkla yer veren, İstanbul’daki dört kapalı konut alanı, Bey Kasrı Konakları, Şehrizar Konakları, Hilal Konakları ve Asrın Konutları, sundukları görsel reklam materyalleri ve bunların içeriğinde yer verdikleri, siteler içerisinde sunulan sosyal imkânlar üzerinden incelenecektir.