Özet:
İlkel insanların, kutsal ruh ya da yaşamla dolu olduklarını varsaydıkları için
bitkileri ve ağaçları hayatlarının ayrılmaz bir parçası hâline getirdikleri görülür. Özellikle ağaçların, canlı bir varlık olarak düşünülerek yağmur yağdırma, güneş açtırma, hayvan sürülerini çoğaltma ve kadınları kolayca doğurtma gücüne sahip olduğuna inanılır.
Bu güçlerin, insan biçimindeki varlıklar ya da yaşayan insanlarda gerçekten bedenleşmiş olarak kabul edilen ağaç tanrılara yorulduğu da görülür. Bir ağaç artık ağaç ruhun bedeni olarak değil de, yalnızca onun istediği zaman terk edebileceği meskeni olarak düşünülmeye başlandığında, ilkel düşüncede kutsal bir yer kazanır. Böylece her ağaç, uzun ya da kısa bir süre doğaüstü bir varlığın yaşadığı bir mekân olarak kabul edilir. Bu varlık, ağaçtan ağaca özgürce geçebilir ve ağaçlar üzerinde belli bir sahiplik hakkından yararlanabilir. Böylece bir ağaç ruh olmaktan çıkar ve bir orman tanrısı -ağaç tanrısı- olur.
Ağaç ruhunun ilkel yaşamdaki önemini araştırırken bir örnek üzerinden yola
çıkan James Frazer, Altın Dal adlı eserinde, Turner’ın Altın Dal adlı tablosundan hareketle Nemi rahibinin neden kendisinden önceki rahibi öldürdüğünü ve bunu yapmadan önce neden bir dalı koparmak zorunda kaldığını inceler. İlkel yaşamdaki inanışlar çerçevesinde ele aldığı ağaçların bir ruha sahip olduğunu vurgular. Söz konusu örnekler, mitolojik ağaçlarla benzerlik gösterir. Bu çalışmada James Frazer’ın Altın Dal adlı eseri temel alınarak ilkel yaşamdaki ağaç ruhunun örnekleri incelenecek ve mitolojideki karşılıkları araştırılacaktır.