İnsan-doğa ilişkilerinin temel yönlerinden biri insanların sosyoekololojik kayıplara verdikleri duygusal ve şiirsel tepkilerdir. Bu çalışma Türk halk çevreciliğinde toprak ve su gibi müşterek varlıkları bir yandan devletin veya özel şirketlerin çitlemesi sonucu, diğer yandan da küresel endüstriyel kapitalizmin yayılmasının dayattığı ekolojik talan ve yıkıma karşı, yok edilen toplumsal doğalar için yazılan ekoşiirle, ‘çitleme ağıtlarıyla’ ilgilidir. Edebiyatta, acının evrensel dili ağıt, bir ölümün ardından duyulan hüznü ifade etmek için yazılan kayıp ve yas şiiridir. Çitleme ağıtları ise, belli bir mekânın-doğanın ve insanının üzerinde çitlemelerin yarattığı sosyoekolojik yıkımlara yönelik öfke ve tesellisi olmayan bir kayıp hissinin birleştiği bir ağıt tarzı, bir grup toplumsal protesto ve matem şiirileridir. Çitleme, hem topluma hem de doğaya yönelik özel bir tehdidi temsil eder ve çitleme ağıtları, türünün özelliği gereği halk şiirinde sosyoekolojik duyarlılığı en fazla ve farkındalığı en güçlü olan şiir tarzıdır.
Doğa yazınının her türünde doğanın kaybedilişine ve yıkımına ilişkin bir yakınma ve öfke varsa da ekolojik elemin ve yasın isyanının, şiirde ve özellikle çitleme ağıtlarında zirvesine ulaştığı görülür. Her ağıt bölgesel bir sosyoekolojik kriz ve trajedinin, endüstriyel müdahalenin doğal, insan ve insan dışı dünyamızda yarattığı acıların dökümünü yapar. Bu şiirler toplumun kenarındaki ıstırap çeken doğaya ve insan yaşamına ilişkin çarpıcı imgeler içerir, toplumsal eleştiri ve insan ve ekoloji, eşitsizlik ve adaletsizlik arasındaki ilişkilere farklı anlayışlar getirir. Toplumsal ve ekolojik kaygılar tüm ağıtların içkin ve belirgin özellikleri olarak öne çıkar. Şair hem belli bir yerin ve hem de halkının nasıl yıkıma uğratıldığını, çevresel çöküşten önceki ve sonraki yaşamı, çitlemelerin sebep olduğu yıkımı belgeler.
Amacı, edebȋ bir tür olarak Türk halk şiirinde ağıtların şimdiye kadar incelenmemiş yeni bir tarzı, çitleme ağıtları üzerinden ekolojik boyutunun sistematik bir analizini yapmak olan bu çalışmada sanal kartopu tekniği ile Türkiye’nin farklı yerelliklerinden toplanan şiirler arasından seçilmiş ağıt tarzındaki yedi tane yerel doğa ve ekoloji şiirinin ekopolitik, ekoeleştirel ve yeni halk bilimsel bir perspektiften değerlendirmesi yapılmıştır.
One of the main aspects of human-nature relationships is
emotional and poetic responses to the socioecological changes and
losses. This paper is about ecopoetry on the destroyed socialnatures,
enclosure elegies in the Turkish grassroots environmentalism against
the results of the seizure of commons (eg; water and land) by either
state or corporate powers or the ecological despoilation and
devastation of globalised industrial capitalism. In literature, as
universal language of grief, an elegy is a poem of loss or mourning
written after a death in order to express grief. The enclosure elegies
is a group of poem of social protest and lamentation regarding the
inconsolable effects of enclosure on the landscape and its people.
Enclosure seems to represent a special threat to the people and
nature. Because of the characteristics of the genre, the enclosure
elegies show the deepest socioecological sensitivity and the strongest
awareness in folk poetry.
Although there is a complaint and anger about the loss and
devastation of nature in every kind of nature writing, the ecological
grief and revolt of the mourning reaches its peak in poetry and
especially in the enclosure elegies. Every elegy casts a regional
socioecological crisis, tragedy and sorrows created by industrial
encroachment on our natural, human and non-human world. These
poems contain striking images of suffering natural and human life at
the margins of society and present social criticism, and different
understandings of the relationships between people and ecology,
inequality and injustice. Social and ecological concerns are constant
and obvious features of all elegies. The poet documents both the
destruction of a place and people and a life before and after the social
and environmental collapse-the destruction caused by enclosures.
This study, which aims a systematic analysis of the ecological
dimension of a new category of Turkish folk poetry as a literary
genre, the enclosure elegy, which has not been examined so far,
attemps to discuss the local nature and ecological poetry from an
ecopolitical, ecocritical and the new folkloristics perspectives. Total seven elegiac poems evaluated, collected through virtual snowball
technique from different localities in Turkey