Özet:
Âşık Veysel, Anadolu’nun tam da ortasında,
bozkırda yetişmiştir. Yunus Emre’yi, Hacı Bektaş-ı
Veli’yi ve Mevlana’yı yetiştiren bu topraklar, Veysel
evladını da unutmamış, varlığında bitmez bir hazine
olan insan sevgisinden ona da bolca sunmuştur.
Bu nedenle Veysel’de bitmez bir hoşgörü, varlığının
nereye bağlı olduğunu sezen büyük bir feraset gücü
vardır. Yunus’un “sen kendini bilmezsen, bu nice
okumaktır” sözünü kendine şiar eylediği anlaşılan
Veysel’in hem kendini hem de bu âlemi iyi tanıdığı;
varlığının nelere bağlı olduğunu idrak ettiği ve bu
dünyaya geliş amacını bilerek bir yaşam sürdüğü
anlaşılmaktadır. Azeri şair Bahtiyar Vahabzade’nin
“Yunus Emre zirvesinden Veysel, Veysel zirvesinden
ise Yunus görünür”4 sözü Veysel’in tasavvufi şiirlerindeki
duygu ve seziş gücünü göstermektedir. Bu
bağlamda Âşık Veysel’i gönül bakımından Yunus’a,
fikir bakımından Hacı Bektaş-ı Veli’ye ve Mevlânâ’ya
bağlayabiliriz. Veysel’i, kullandığı dil, şiirlerinin iç ve
dış yapısı bakımından da Türk âşıklık geleneğinin en
büyük temsilcilerinden biri olarak görebiliriz.