Kronolojik zamanın yaşlılığı açıklamak için tek ölçüt olarak alınması bugün klasik gerontolojiye yöneltilen eleştirilerin başında gelmektedir. Söz konusu eleştirinin felsefenin yaşlılığa yaklaşımında da belirleyici olduğu söylenebilir. Zaman algısının her şey gibi yaşamın akışını da yönettiği bir dünyada yaşlılığın ve yaşlanmanın anlaşılması ve anlamlandırılması, felsefi bir çerçeveden bakıldığında zamanın algılanma biçimlerinin ayrıntılı bir çözümlemesine bağlı görünmektedir. Büyük anlatıların çöktüğü, zamanın tarihselliğinden arındırıldığı ve mekanikleştirildiği postmodern dünyanın yaşlılığa bakış açımıza olan olumsuz etkileri ancak farklı zaman kavramlarına başvurularak anlaşılabilecek hatta aşılabilecek bir problemdir. Bu çalışmada söz konusu zaman algılarından biri olan anlatı üzerinde durulmuş ve anlatının zamanla bağının, günümüzde bilgeliğini ve saygınlığını yitiren yaşlıların içine düştüğü varoluş kaygısını anlamlandırma noktasındaki katkısı irdelenmiştir.
Taking chronological time as the unique criterion to explain old age is one of the main criticisms
towards to the classical gerontology today. It can be accepted that this criticism is also decisive in
philosophy’s approach to old age. In a world where perception of time governs the flow of life like it
governs everything else, understanding old age and aging and attributing a meaning to them seems to
be dependent on the detailed analysis of time perceptions in the view of philosophy. The negative
effects of the postmodern world where great narratives are collapsed, time is cleansed from
historicalness on old age can only be understood via analysis of the different concepts of time. This
study is focused on the narrative which is one of the time perceptions in question and emphasized on
the contribution of the connection between narrative and time to give a meaning to the anxiety of
existence felt by elders who lost their wisdom and respectability today