Rasyonel aklın ve tekniğin yükselişine şahitlik eden modern insan, şehirleşme ve göç hareketleriyle birlikte köklerinden koparılarak varoluşsal pek çok kaygı ve sıkıntı içerisinde adeta arafta bırakılmıştır. Arafta bırakılma durumunun toplumsal görünümünü izah etmek için Heidegger’in yanı sıra Deleuze ve Guattari’nin yoğun çabaları ile belirginleşen ‘yersizyurtsuzlaşma’ kavramları sıklıkla önem kazanır. Bu çalışmada son dönem Türk sinemasında yurt ve yuva kavramlarının özneler üzerindeki etkisinin yoğun biçimde gözlendiği Emin Alper’in Kız Kardeşler (2019) filmi incelenmiştir. Film sosyolojik film çözümlemesinin yanında Heidegger, Deluze ve Guattari’nin ortaya koyduğu yersizyurtsuzlaşma ve yuva (heimat) felsefi kavramsallaştırmaları merkeze alınarak çözümlenmiştir. Sonuç olarak filmde yersizyurtsuzlaşmanın kentte olandan farklı olarak taşrada ortaya çıkan görünümleri beyaz perdeye yansıtılmış ve modern dünyada yuva kavramının neredeyse tamamen yok olduğu karakterler üzerinden imgeleştiri,lmiştir. Filmde üç kız kardeşin şehre ve şehrin ifade ettiği yaşam tarzına yönelik duydukları özlem Delueze ve Guattari’nin bakış açısından yersizyurtsuzlaşmaya karşılık gelirken, taşranın kendisi modern ve ilerlemeci şehrin aksine zamanın yavaş ve döngüsel bir heterotopya olarak izleyicinin karşısına çıkarılmıştır.
Modern human who has witnessed the rise of rational thinking and technique was drifted in limbo suffering from numerous essential anxieties and problems through deracinating by means of movements of urbanization and migration. In order to explain the social outlook of the event of deracination, the concepts of “deterritorialisation” which has become clear thanks to the intensive efforts of Deleuze and Guattari as well as Heidegger frequently gains importance. In this study, the film of “A Tale of Three Sisters” (Kızkardeşler) (2019) by Emin Alper which has been observed to have the effects of the motherland and home Turkish cinema of the latest period was analyzed. In addition to the sociological analysis of the film, the film was analyzed using the philosophical conceptualization of deterritorialisation and home (haimat) which were presented by Heidegger, Deluze and Guattari through focusing on them. In conclusion, the reflections of deterritorialisation on the rural area different than that in cities were turned into a movies and it was imaged through characters in which the concept of home almost disappears in the modern world. In the films, the longing of three sisters for the city and the life style that city represents equals to the deterritorialisation in terms of the perspective of Deluze and Guattari, the rural area itself, on the contrary to the modern and progressive city, was given to the audience as a slow and cyclic heterotopy of the time.